26
Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

  • Upload
    others

  • View
    11

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

Derleyen GEORGES DUBY

Batı’da Aşk ve Cinsellik

Page 2: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

Amour et sexualité en Occident© 1984 ve 1991 Société d’Editions Scientifiques

İletişim Yayınları 173 • Tarih Dizisi 97ISBN-13: 978-975-470-208-8© 1992 İletişim Yayıncılık A. Ş.1. BASKI 1992, İstanbul2. BASKI 2015, İstanbul

YAYINA HAZIRLAYAN Güneş AkkorKAPAK Suat AysuKAPAK RESMİ Vassili Vassilyeviç Kandinski, “Garden of Love II” (Improvisation 27), 1912UYGULAMA Hüsnü AbbasDÜZELTİ Aysun KaraDİZİN Ayla KaradağBASKI ve CİLT Sena Ofset · SERTİFİKA NO. 12064

Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi B Blok 6. Kat No. 4NB 7-9-11Topkapı 34010 İstanbul Tel: 212.613 38 46

İletişim Yayınları · SERTİFİKA NO. 10721

Binbirdirek Meydanı Sokak, İletişim Han 3, Fatih 34122 İstanbulTel: 212.516 22 60-61-62 • Faks: 212.516 12 58e-mail: [email protected] • web: www.iletisim.com.tr

Page 3: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

Derleyen GEORGES DUBY

Batı’da Aşkve Cinsellik

Amour et sexualité en Occident

ÇEVİREN Ayşen Gür

Page 4: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik
Page 5: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

İÇİNDEKİLER

Önsöz ....................................................................................................................................................9

BİRİNCİ BÖLÜM

Özgür AşkOyunun Kuralı

Her Şey Babil’de BaşladıJEAN BOTTÉRO ..................................................................................................................................19

Lesboslu SapphoCLAUDE MOSSÈ ................................................................................................................................49

Antik Yunan’da EşcinsellikMAURICE SARTRE ............................................................................................................................59

Roma’da EşcinsellikPAUL VEYNE........................................................................................................................................77

Roma FahişeleriCATHERINE SALLES .........................................................................................................................87

Gezgin Şairler ve Tutku AşkıJACQUES SOLÉ ...............................................................................................................................103

Page 6: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

Doğum Kontrolünün BaşlangıcıFRANÇOIS LEBRUN .......................................................................................................................113

Geçmişte Doğum KontrolüPHILIPPE ARIES .............................................................................................................................123

Zinanın ÇekiciliğiALAIN CORBIN ................................................................................................................................143

İKİNCİ BÖLÜM

ÇiftBir Erkek, Bir Kadın

Adem ve Havva: İlk ÇiftJEAN BOTTÉRO ...............................................................................................................................155

Romalı Çiftin DüğünüPAUL VEYNE..................................................................................................................................... 173

Zevkin YadsınmasıJACQUES LE GOFF ........................................................................................................................ 187

Hıristiyan Evliliğinin Oluşum SüreciMICHEL SOT ....................................................................................................................................205

Kadın, Aşk ve ŞövalyeGEORGES DUBY .............................................................................................................................221

Çift Kişilik YatakDANIEL ROCHE ...............................................................................................................................235

17. Yüzyılda Cinsel İktidarsızlık DavalarıPIERRE DARMON ...........................................................................................................................245

“Genç Evlilerin Küçük İncil’i”ALAIN CORBIN ................................................................................................................................251

Boşanmanın Uzun YürüyüşüARLETTE LEBIGRE .........................................................................................................................265

Page 7: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Zevk ve AcıTutkunun Hastalıkları

Sade Diye Biri Yaşadı mı?GUY CHAUSSINAND-NOGARET ................................................................................................275

Frengi: Bir Amerikan Hastalığı mı?ANNE-MARIE MOULIN - ROBERT DELORT ........................................................................287

Karındaki KorkuFRANÇOISE THÉBAUD ..................................................................................................................303

Mastürbasyona Lanet!ROGER-HENRI GUERRAND ....................................................................................................... 319

Bir Azınlığın DoğuşuMICHEL REY ....................................................................................................................................331

Fransızlar ve AşkTHÉODORE ZELDİN İLE SÖYLEŞİ ...........................................................................................339

Yazarlar Hakkında ........................................................................................................... 347

Dizin .................................................................................................................................................353

Page 8: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik
Page 9: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

9

Önsöz

L’Histoire dergisi Fransız tarih araştırmalarının en yeni so-nuçlarını geniş olarak duyurmaya çaba harcıyor. Labora-tuvarlarda sürdürülen çalışmayı gözler önüne seriyor. Gü-nümüzde tarihçilerin merak alanlarıyla kamuoyunun me-rak alanları arasındaki ilişkileri ortaya çıkarıyor. Bu nedenle söz konusu derginin 1984’te tamamen aşk ve cinselliğe ay-rılmış özel bir sayı yayımlamış olması dikkate değer. Daha da ilginç olanı, bu tarihten de altı yıl önce, derginin başlan-gıç sayısında altı büyük yazının ikisinin zaten bu temaları ir-delemiş olmasıdır. İleriki sayfalarda okuyacağınız bu iki ya-zıdan biri feodal toplumda kadın-erkek ilişkilerini, diğeri de 18. yüzyıl sonundan 20. yüzyıl başına kadar doğum kontro-lü uygulamalarını ele almaktadır.

Gerçekten de son yirmi-otuz yıldır biz profesyonel tarih-çiler, bugüne dek bir kenara atılmış bir alana girdik. Bizden öncekiler, amatörlere, özellikle romancılara bıraktıkları bu alana bulaşmazlardı; romancılarsa öykülerini geçmişe ve ço-ğu zaman ustaca yeniden kurdukları bir dekora oturttukla-rında, kahramanlarına kendi duygularını, kendi davranışla-

Page 10: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

10

rını, kendi dönemlerinin sevme biçimlerini verirlerdi – bu-gün de çoğu için bu durum değişmedi. Üstelik bunu son de-rece safça, aradaki zaman aykırılığını hiç fark etmeden ya-parlardı. Zaten, bu yüzyılın başındaki o çok ciddi tarihçiler bile bu zaman farkının farkında mıydılar? Daha önce de bir yerde belirtmiştim; Pfister, Hugues Capet’nin oğluna, onun da karısına karşı duyduğu sevgiden söz ederken, bu iki kişi-ye de kendi çağdaşlarının davranış biçimlerini ve tutkularını atfediyordu. Her şey değişti: Bugün artık erkeklerin kadınla-ra Laclos’un zamanında, Zola’nın zamanında, Cid’in İspan-ya’sında, Antik Roma’da ya da Sümer’dekiyle aynı biçimde davranmadığını biliyoruz; nasıl davrandıklarını öğrenmek de daha çok ilgimizi çekiyor. Cinsellik ve aşk, bugün tarih-çilerin çok fazla ilgisini çeken konulardan ikisi. Birbirinden gözle görülür bir biçimde farklı iki konu; biri, 12. yüzyıl ah-lâkçılarının deyişiyle tamamen bedenle, etle ilgili; öbürü ise ruhla ilgili, ama yine aynı ahlâkçıların ruh ve beden ikiliğin-de, birinin derhal öbürünü etkilemesinde gördüğü gibi, bir-birlerine sıkı sıkıya bağlı iki alan. Niçin bu konudaki açık-lık bu kadar yeni?

Gecikmesi, çeyrek yüzyıldan daha az bir süre önce orta-ya çıkması, hiç de şaşırtıcı değil. Törelerimizdeki son dö-nüşümler bunu açıklıyor. 19. yüzyıldan kalma aşırı utan-gaçlığın ortadan kalkmasının da nedenleri var. Küçümsen-memesi gereken güce sahip bir engel yıkıldı. Ben öğrenciy-ken, eminim ki hocalarımın hemen hemen hepsi, bizim ya-nımızda bazı konuları konuşmaktan utanırlardı. Üniversite tarihçilerinin ortak tutumu olan bu çekingenliği, Marc Blo-ch’un 1940’ta courtois aşkla ilgili düşüncelerini açıklarken sözcüklerini seçmekte gösterdiği titizlik kanıtlıyor. Biblio-thèque de l’Ecole des Chartres yayınevinin, bu kitapta Jean Bottèro’nun göndermeler yaptığı metinler kadar erotik bel-geleri yayımlayabileceğini hayal bile edemiyorum. Ama işte

Page 11: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

11

burada, ele aldığımız konunun tarihinin tam ortasında de-ğil miyiz? Annelerimizi utandıran şeyler, artık çocuklarımı-zı utandırmıyor. İşte, aradaki kopuş burada.

Pek çok kişinin ağzını hayretten açık bırakan bir hızla, gözlerimizin önünde, yüzyıllardır cinsiyetler arasındaki iliş-kileri düzenlemek için kurulmuş olan tüm çatılar çöküver-di. Yasaklar ortadan kalktı. Bedenler çıplaklaştı. Bazı sözle-ri duyunca kızarmamaya alıştık. Eskiden büyük bir özenle saklanan kimi davranışlar sergilenir oldu, evlilik de yeni bi-çimlere büründü. Bu devrim, kuşaklar boyunca ekonomi ya da kültürde görülen tüm değişikliklerden daha temel, daha derindi; yine devrim diye adlandırdığımız diğer sarsıntılar, bunun yanında yüzeysel ve geçici kalıyordu; işte bu devrim, insanoğlunun başlangıcından bu yana kurulmuş düzenle-ri ortadan kaldırarak, erkeklerle kadınlar arasındaki rol ve iktidar dağılımını tepeden tırnağa değiştirdi. Bunca keskin bir kargaşanın, etkilediği olgularla insan bilimleri uzmanla-rının, özellikle de tarihçilerin ilgisini çekmesine şaşmamak gerek. Bu yüzyılın 20’li yıllarında para piyasasındaki altüst oluş, nasıl konjonktürün incelenmesine dayalı bir ekonomi tarihçiliğinin ortaya çıkmasına yol açtıysa, aynı şekilde, aşk-la ilgili davranışları yöneten sistemin parçalanıp sarsılma-sı da, yakın bir geçmişte, bu davranışların değişmez olmadı-ğını, zamanla farklılaştığını, en azından bugün ne hale gel-diklerini daha iyi anlamak için, geçmişte nasıl olduklarının araştırılmasının işe yarayacağını gösterdi.

Bu bilinçlenme, söz konusu yeni alanı gözden geçirmek için bizi zorlayan itici bir gücün doğmasına yol açtı. Ancak yine de buna hazırlıklı olduğumuzu söylemek gerek: 50’li yıllarda Fransız Okulu’nun övünç kaynağı olan tarihsel de-mografi araştırmalarındaki gelişme, evlilik konusunda, do-ğurganlık konusunda, kısacası iki cins arasındaki meşru ya da gayri meşru bağlantılar konusunda daha özgürce soruş-

Page 12: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

12

turma yapma olanağını veriyordu. Ayrıca iki kaynak da bi-ze cesaret veriyordu: Bunlardan birincisi daha genel ve yay-gın olarak Freud’du; ikincisi ise, daha destekli ve daha “ta-rihçilere özel” olarak etnologların araştırmalarıydı. Eğer Freud’un yapıtının, araştırmalarımızın yönelimine Marx’ın-kine oranla daha geç, daha gizliden gizliye olumlu bir etki-si olduysa, bu psikiyatrinin 19. yüzyıl sonundan itibaren be-nimsediği, cinsel olguları, sürekli dikkatle ele almamız ge-rektiği anlayışını teşvik etmesinden kaynaklanıyordu. Öte yandan, Afrika ve Okyanusya toplulukları arasında sürdü-rülen araştırmaları okurken, her türlü toplumsal örgütlen-menin akrabalık ilişkilerine, yani cinsel alışverişin belli bir tarzda kodlanmasına dayandığını keşfettik; bu da günümüz toplumundaki evrimi ve özellikleri anlayabilmemiz için, es-ki toplumlardaki bu tür yapıları daha yakından incelememiz gerektiğini ortaya koyuyordu. Böylece, kararlı bir biçimde antropolojik olma iddiasındaki bu tarihte, aşk ve cinsellik teması da yerini aldı.

Çeşitli baskılarla araştırmaya açılan bu alanın incelenme-si son derece güçtü. Böyle bir işe kalkışmak, düpedüz ka-ranlığa dalmak demekti. Gerçekten de tanıklıklar son de-rece azdı. Antikçağ’dan günümüze dek, Avrupa kültüründe aşkla ilgili her şey mahrem alanda yer alıyor, yani daha özel olana doğru çekiliyor, gözlerden saklanıyordu. Buradan an-cak üstü kapalı, fısıldanan sözcüklerle bir şeyler duyulabili-yordu. Tarihçinin ele aldığı belgelerde bu olgular çok az iz bırakmıştı. Gerçekten de bu belgelerin çoğu, hatta çok eski çağlara uzanırsak tümü, kamusal olan, herkesin gözü önün-de olan şeyleri kapsıyor, üstelik sansürün ağır baskısının da izini taşıyorlardı. Ayrıca araştırmacıyla araştırmaya çalıştığı şey arasında, eski zamanın utangaçlığı da bir perde oluştu-ruyordu. Bu utangaçlığın istek ve tatminlerin üzerine attığı örtü, zaman içinde kâh inceliyor kâh kalınlaşıyordu; bu tür

Page 13: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

13

dalgalanmalar da tarihçiyi ilk elde ilgilendiriyordu. Kimi za-man ani bir cüret sonucu bu perde aralanıyordu, ama böy-lece maskesi düşen şey, çoğu zaman gizli, kulaktan kulağa çok dar bir çevrede yayılan, zaman aşımına karşı direneme-yen, bu nedenle de günümüze kadar gelemeyen, hafif, kırıl-gan biçimlerde ortaya çıkan itiraflara konu oluyordu. Bu ka-dar utangaç olabileceği önceden aklıma bile gelmeyen şöval-ye edebiyatının, aşkla ilgili gerçekler karşısında ördüğü du-vara kim bilir kaç kez çarptım.

Tanıklıklar ender olmakla kalmıyordu, bir de çeşitli yön-lere çekilebilecek kadar belirsiz ve karmaşıktı. Çünkü in-sanların bu konuda eylemleri ve duygularıyla ilgili olarak gösterdiği, belki de en önemlisi ardına sakladıkları bir ör-tü gibi sergilediği şeyler, her zaman değerler sisteminin, ah-lâkın, çekingenliğin, geleneklerin gösterilmesine izin ver-dikleri şeylerdi. En açık bilgi –hatta bize çok yakın bir geç-mişte, tarihçinin kolaylıkla mahremiyete sızabileceği etkili araçlara sahip olduğu dönemlerde bile– edebiyat metinleri-nin ya da görsel sanatların sunduğu klişeleşmiş aşk ve cin-sellik mizansenleriydi. Bu tür belgeleri eleştirmenin; şiirde, romanda, freskte, –ne kadar gerçekçi olursa olsun– film-de yansıtılan yaşanmış gerçekliğin payını ölçmenin; onla-rı dinleyenlerin, okuyanların, bakanların davranışlarına bu yapıtların nasıl yansıdığını hesaplamanın ne kadar güç ol-duğu bilinir. 12. yüzyılda Fransa’da sevme biçimleri hak-kında Courtois şarkıların, fablların, azizlerin yaşamöyküle-rinin, vaazların söyledikleri şeyleri geçer akçe olarak kabul etmenin ne kadar tehlikeli olduğunu deneyler sonucu öğ-rendim. Eleştirel bakışı ne kadar keskin, ne kadar ayırdedi-ci olursa olsun, bir tarihçi, vaktiyle gören insanların gözle-rine fırlatılmış o tozdan, o neredeyse törenselleşmiş perde-den daha fazlasını yeniden oluşturabilir mi? Bütün bunlar-dan sonra, içinde hâlâ istek kalmışsa, bir de herkesin tam

Page 14: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

14

bir mahremiyet içinde doldurabileceği sondajlardan, kamu-oyu araştırmalarından çıkan sonuçların ne kadar tartışma-ya açık olduğunu anımsasın. Çünkü bu gibi konularda in-sanın kendi kendisini bile açık bir biçimde görüp anlayabil-mesi yeterince zordur.

Dolayısıyla bu tür bir tarih yazmak, söylenmeyeni tah-min etmek, ulaşılabilir ender ifadelerin gizli anlamları-nı ortaya çıkarmak, her adımda büyük boşlukları doldur-mak demektir. Böylece insanın hayal gücü de oyunun için-de kaybolup gider. Bu hayal gücünü, tarihsel araştırmala-rın diğer alanlarında olduğundan daha özgürce serbest bı-rakmaktan başka çare yoktur. Bu sahalarda at koşturmaya kalkan birinin, oluşturduğu eksik şemalara biraz da kendi fantezilerini ekleyip eklemediği, bu konuda kendisine ege-men olmasının mümkün olup olmadığı sorulabilir. Varlığı-nın bu tanımadığı, güçlü, karanlık bölgesinden çıkan şey-leri tümüyle bastırabilir mi? Sanırım tarihçi, aşk ve cinsel-lik konusunda konuşurken, Gladstone’un diplomasisin-den ya da büyük Karolenj İmparatorluğu’ndan söz ederken olduğundan çok daha yoğun bir biçimde, kendisini anlat-maktadır.

Bu yadsınamaz öznellik, elinizdeki kitapta toplanmış me-tinlerde görülen ton farklılığını ve kimi zaman bunların bir-biriyle çelişmesini açıklamaktadır. Evlilik içi disiplinli aşk konusunda olsun, oyun alanlarında özgürce dolaşan aşkı ele alsın, aşk suçlarıyla ilgili olsun ya da aşkın dingin zevk-lerini anlatsın, bütün bu makaleler, –bu arada unutmaya-lım; bilginler için değil, bilgili amatörler için yazılmış olan bütün bu yazılar– aslında yeni açılmış bir şantiyedeki ilk öl-çülerdir. Araştırma henüz başlangıç aşamasındadır. Bunla-rı tutkuyla, belki de bazen şaşkınlıkla okuyacak olan oku-yucu, bu araştırmanın kaçınılmaz olduğunu da görecektir. Şu ana kadar zorlukla, el yordamıyla ortaya çıkan o azıcık

Page 15: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

şey bile, geçmiş toplumlara bambaşka bir gözle bakmamız için yeterlidir.

AŞK ARTIK ESKİ AŞK DEĞİL

Kısa süre önce, konformistlerin örtüsü eriyip liğme liğ-me olurken, Batı dünyası kendi bünyesindeki davranışla-rın değişmekte olduğunu fark etti: Ne sevme biçimleri eski-si gibiydi ne de kadınla erkek arasındaki ilişkiler. Aile iliş-kilerinin bütününde meydana gelen dönüşümün en sarsıcı yönlerinden biri buydu; dönüşüm baş döndürücüydü, belki de üçüncü bin yılın eşiğinde uygarlığımızı etkileyen bütün değişikliklerin en önemlisiydi, dil alışkanlığıyla devrim de-diğimiz tüm o altüst oluşlardan daha da belirleyiciydi.

Dolayısıyla tarihçilerin son zamanlarda dikkatlerini bu olgulara yöneltmesinde şaşırtıcı bir yön yoktur. Ama ma-ceraya atıldıkları bu yeni alanın keşfi çok çetin olmuştur. Olan bitenin gözlemlenmesi bile yeterince zordur. Çünkü geçmiş toplumlardan kalan açık seçik izler arasında, aşka, cinselliğe ilişkin olanlar son derece örtülüdür: Güçlü san-sür mekanizmalarından çok az bilgi süzülüp sızmıştır; ço-ğu zaman da amaç, gösterilmesi uygunsuz bulunanı daha iyi örtebilmektir. Öyle ki herşeyden önce ahlâki tutuculu-ğun aydınlatıcı, ilginç tarihini yazarak işe başlamak belki daha uygundur.

Öte yandan belli davranış modelleri sunan bütün bu şifreler, normatif metinler veya anlatılar, şarkılar, imgeler, her zaman kolaylıkla çözülemez. 12-13. yüzyılda, “saray aş-kı” (courtois aşk) dediğimiz aşkı yücelten şiirlerde, seçil-miş kadının suretinin ardında gerçek suretin, erkek sure-tinin gizli olup olmadığını kim söyleyebilir? Son olarak en zoru, az bulunur kalıntıları yorumlamak; zaman zaman de-ri değiştirmesine neden olan kabuğunu ancak görebildiği-

Page 16: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

16

miz bir ahlâkî oluşumu derinlemesine inceleyerek ağır ağır ilerleyen hareketleri ortaya koymaktır. Paul Veyne gibi ben de bu hareketlerin açıklanamaz olduğunu düşünme eğili-mindeyim. Ancak bunların nedenini, dün olduğu gibi bu-gün de Hıristiyanlığın gelgitlerinde aramanın her şeyi çok basite indirgemek olduğuna da eminim.

GEORGES DUBY

Page 17: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

BİRİNCİ BÖLÜM

Özgür AşkOyunun Kuralı

Page 18: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik
Page 19: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

19

Her Şey Babil’de Başladı

JEAN BOTTÉRO

Yeme içmeyle ilgili kurallar ve törenler gibi, aşk ve cinsel-lik de doğamızın derinliklerinde ve kaynağında yatar. Dola-yısıyla her kültür zorunlu olarak kendi sistemi içinde bunla-ra ayrıcalıklı bir yer vermiş, kendine göre sunmuştur. Tarih öncesi atalarımızın mutfaklarını nasıl düzenlediklerini bil-mediğimize göre, nasıl seviştiklerini, özellikle de aşkı nasıl değerlendirdiklerini hiçbir zaman bilemeyeceğiz: Bize bırak-tıkları resimler, yorumlaması güç, değişik anlamlara çekile-bilecek nitelikte. Yalnızca yazılı belgeler dolambaçsız, belli koşullara dayanan bir bilgi verebiliyor.

Eski Mısır’la birlikte, yazıyı kullanan en eski ülkelerden biri olan Antik Mezopotamya’dan, yani M.Ö. 3000 yılından milada kadar uzanan dönemden bugüne, çok değişik örnek-lerden oluşmuş devasa bir yazı mirası kalmıştır. Yarım mil-yon tabletten oluşan bu miras, eczacıların tuttuğu ayrıntılı hesaplardan, hayal gücünün en aşırı yaratılarına kadar, çok değişik “edebiyat türleri”ni kapsar. Neredeyse bir yüzyıldır Asur uzmanlarının didik didik ettiği bu dağ gibi belgelerin arasında, M.Ö. 4 ve 3 bininci yıllar arasında kurulan, bu ada

Page 20: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

20

layık ilk büyük uygarlığın, yaşamın bütün alanlarında kar-maşık ve gelişmiş bir ülkenin en eski insanlarının aşk yaşa-mına, cinsel yaşamlarına ilişkin fikir edinebileceğimiz bir şeylerin de bulunması gayet doğaldır.

“Tabular...”

Mezopotamyalılar, bizim cinsellikle ilgili “tabu”larımızın çoğundan haberdar bile değildiler; öte yandan çağdaşlarımı-zın tersine, bu alandaki uğraşlarını, kahramanlıklarını, yi-ğitliklerini abartarak övünmekten de pek hoşlanmazlardı. Bütün bunları, hakkında uzun uzun konuşulmaya değme-yecek kadar doğal bulurlardı. Ayrıca edebiyatlarının, mek-tuplarının en kişisel bölümünde bile, mahrem duygularıy-la ilgili garip bir utanç duydukları söylenebilir: Sözü edilen bu belgelerde aşka, hatta sevgiye, şefkate ait hiçbir belirti-ye rastlanmaz. Bu tür duygular çok ender olarak kaleme alı-nır, açıkça ifade edilmez, sezdirilir. Mari Kraliçesi’nin M.Ö. 1780’e doğru, savaşa gitmiş olan kocasına yazdığı mektubu örnek gösterebiliriz. Kraliçe bu mektupta, kocasının bir an önce “memnun ve mutlu” bir biçimde yuvasına dönmesi-ni dilemekte, haberciyle birlikte yolladığı giysileri giymesini tembih etmektedir. Hemen hemen aynı dönemde, genç bir kadının kocasına yazdığı umutsuz mektup da bir başka ör-nektir; burada kadıncağız, yedi aylık hamileyken, “karnının içinde” taşıdığı çocuğunun öldüğünü haber verir; herkes ta-rafından terk edilmiş bir halde, ölümden, hastalıktan, üzün-tüden nasıl korktuğunu, yolunu gözlediği kocasını nasıl öz-lediğini anlatır.

Mezopotamyalıların yazılı mirasında Aşk’ın –duygu, tut-ku ya da yalnızca eğlence– doğurduğu deneyimler, mutlu-luklar veya kişisel dramlar yakalamak mümkün değildir; ama yine de bu eski atalarımızın aşkı nasıl anladıklarını, na-

Page 21: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

21

sıl uyguladıklarını, aşkın sefasını nasıl sürdüklerini, cefasını nasıl çektiklerini gösteren epeyce bilgi edinilebilir.

Tıpkı bizde olduğu gibi, Mezopotamya’da da aşkla ilgi-li tüm içgüdü ve yetenekler, geleneksel olarak, kolektif bir zorlamayla toplumun hücresine, yani aileye ve ailenin deva-mına kanalize edilmişti. Yani her kadının, her erkeğin doğal eğilimi, “kaderi” evlilikti, tabii bu da doğal eğilimlerin tan-rıların kesin iradesine atfedilmesiyle sağlanırdı. “Yalnız ya-şayan, [...] bir kadını olmayan, çocuk yetiştirmeyen genç adam ve çiçeği koparılmamış, koklanmamış, hiçbir erkeğin elbisesinin kopçasını açıp sarılmadığı, memeleri sütle dola-na ve anne olana kadar zevk vermediği genç kadın” toplum-dışı kabul edilir, bu kişilerin mutsuz bir yaşama mahkûm ol-dukları düşünülürdü.

“Sekiz kere”

Genellikle tek eşli olan evlilik, çok genç yaşta aileler tara-fından hazırlanırdı. Aileler, çocukları henüz çok küçükken, hatta daha doğmadan önce sözleşir, ergenlik çağında da on-ları evlendirirlerdi. Böylece genç kız ailesini terk ederek “ko-casının baba evine” girer, ölene kadar da orada yaşardı; yal-nız eğer çocuğu olmaz, esas işlevini yerine getiremezse, o za-man kocası onu boşayabilirdi. Evlilik bağının ve birliğinin her şeyden önce aileye, üremeye, çocukların yetiştirilme-sine, topluluğun sürekliliğine “bağımlı” olduğunu bundan daha iyi anlatan başka bir örnek bulunamaz.

Yine de bu kurumun, deyim yerindeyse tüm aşk olasılık-larını ortadan kaldırmaya yetmediği söylenebilir. Bunu ka-nıtlayan iki örnek vardır. Öncelikle her erkek, isteğine ya da ekonomik durumuna göre, bir ya da daha fazla “ikinci eş” ya da cariye alabilir. Ayrıca bundan da önemlisi, yanlışlık-la “yasa” olarak adlandırılan, aslında yalnızca bazı içtihatları

Page 22: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

22

bir araya getiren el kitapları, yasal işlemlere ait belgeler, ge-leceğe yönelik kehanetlerin esas olarak “yaşanmış” olaylara dayandırıldığı falcılık metinleri, evli çiftlerin başından geçen dramlarla, serüvenlerle doludur. Bu belgelerde, baştan çı-karmak ya da tecavüz etmek için “sokak ortasında” kadınla-ra saldıran ya da koca, baba veya rahatsız edici başka tanık-lar tarafından basılma tehlikesine aldırmadan, gizlice evli ya da bekâr kadınlarla yatan erkeklere rastlayabiliriz. Bu belge-lerde, sağda solda gönül eğlendiren, adı “kolay kadın”a çık-mış, arkadaşlarının veya çöpçatanların yardımıyla açıktan açığa ya da gizlice kocalarını aldatan, işi evlerini “sekiz ke-re” terk etmeye kadar vardıran, fahişelik yapan, kocasını ih-bar eden, öldürten, hatta kendi eliyle ortadan kaldıran çeşit çeşit kadınlar da bulunabilir.

Yargıçlar, bu tür suçları ölüm cezası da dahil olmak üze-re sert biçimde cezalandırırlardı; erkekler, bir üçüncü kişiye zarar verirlerse mahkûm olurlardı; kadınlarsa, aile bütünlü-ğünü ciddi bir biçimde zedeledikleri için ceza yerlerdi. Üste-lik tümüyle ataerkil bir kültüre sahip olan bu ülkede erkek-ler, hizmetkârları, hayvanları ve malları gibi, karılarının da mutlak efendisiydiler. Antik ve modern Sami uluslarının or-tak bir özeliği olan bu ilke, Mezopotamya’da biraz gevşemiş-ti. Çünkü bir yandan, belki de eski Sümerlerin etkisiyle, ka-dınlara biraz daha fazla özgürlük tanınmıştı; öte yandan bu-gün olduğu gibi o gün de, her yerde olduğu gibi o ülkede de, hiç kimse kadınların istediklerini yapmalarına, erkekleri de parmaklarının ucunda oynatmalarına engel olamazdı.

Tanrılar bile bu tür belalardan kurtulamıyorlardı. Bir Sü-mer efsanesinde tanrı Enlil genç tanrıça Ninlil’i izler, üstüne atlar, tecavüz eder, öbür tanrılar bu kötü hareket karşısında isyan ederek Enlil’i cezalandırırlar; ama Enlil yine gidip tan-rıçaya saldırır! Başka bir Sümer efsanesinde de tanrı An’ın kızı İnanna, babasının bahçıvanının saldırısına uğrar; aynı

Page 23: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

23

efsanenin Akadlardaki biçiminde ise, bahçıvana son derece açık saçık bir dille sataşan İnanna’nın kendisidir, bahçıvan-dan yüz bulamayınca da onu kurbağaya çevirir. Akad dilin-deki ünlü Gılgamış Destanı’nda aynı tanrıça, Sedir Ağaçları Ormanı’ndaki serüveninden zaferle dönen Gılgamış’a utan-mazca sulanır; ama Gılgamış, tanrıçaya daha önceki âşıkla-rının uzun bir listesini çıkarır, onları nasıl terk ettiğini, nasıl kötü davrandığını hatırlatır ve tanrıçayı reddeder.

“Serbest” aşk

Böyle bir durum, toplum yararına yaratılmış olan “esir” aş-kın yanında, herkesin kendi isteğiyle yaşadığı “serbest” aş-kın da varlığını açıklar. Çevreye zarar vermemesi için, “ser-best aşk”ı günümüzde adına fuhuş diyebileceğimiz özel bir alanın uzmanları hazırlayıp yönetirlerdi. Dönemin ve ülke-nin zevklerine göre, aşk her zaman heteroseksüel olmadığı için, “serbest” aşk uzmanları mesleklerini iki cins için de ic-ra ederlerdi. Ancak bizdekinin tersine, bu meslek çoğu za-man dinle de içli dışlıydı. Söz konusu uzmanlar özellikle ba-zı tapınaklarda, konumları gereği dinsel törenlerde yer alır-lardı, bir tanrıçaları da vardı: Sümerlerin İnanna, Akatla-rın İştar dedikleri bu tanrıça, tanrılar katında en önemli ye-re sahipti; “Hiérodule”, yani doğaüstü fahişe unvanını taşır-dı. Yukarıda, bu tanrıçanın görevi sayesinde neler yapabildi-ğini belirtmiştik...

Erkek ve kadın “fahişeler”, pek çok kola ve loncaya ayrıl-mışlardı. Ancak, bu loncalara ait çok sayıda özel terim bu-lunuyorsa da, aralarındaki farkları ve kendilerine özgü uz-manlık alanlarını bilemiyoruz. Bunlardan biri, isminden (“İştar fahişeleri”) anlaşıldığına göre, tanrıça İştar’ın kişili-ğine daha yakındı; “Kutsanmış fahişeler” ise kuşkusuz da-ha dinsel bir özellik taşıyorlardı. Bazıları eşcinsel ve traves-

Page 24: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

24

ti olan erkek fahişeler arasında da kimileri kadın isimleri ta-şırlardı –hiçbir şey sonradan icat edilmemiştir!– hatta şaşır-tıcı bir metne göre, bazıları lohusa ve eş rolü bile oynayabi-liyorlardı...

Bu “serbest” aşk işçileri, özellikle bazı tapınakların çev-resinde oldukça kalabalıktılar. Bilge Herodotos bu konu-da yanılmıştı (I, 199): Bu kadar çok insanın hizmet ver-mek için çırpındığını görünce, “ülkedeki bütün kadınla-rın”, “utanç verici bir gelenek” uğruna, “ömürleri boyunca en az bir kez” bu işi yapmak zorunda olduklarını ileri sür-müştü... Aslında fahişeler toplumdışı kabul ediliyordu, sur-ların bulunduğu bölgelerde, kentlerin sınırlarına sürülü-yorlardı; kötü muamelelere, hakaretlere uğruyorlardı, kim-se tarafından da korunmuyorlardı. Bir Sümer efsanesinde, bu tutumun nedenleri konusunda bazı açıklamalar bulu-ruz: Bu insanlar kendilerine özgü “kaderlerini” ellerinden kaçırmışlardı; kadınlar çocuk doğurmak üzere bir erkekle evlenememiş, erkekler ise erkek rolünü oynamayı becere-memişlerdi.

“Serbest” aşk personelinin böyle aşağılanmasına rağmen, serbest aşkın kendisi, insana özgü bir faaliyet olarak çok tak-dir edilirdi, bugün üst düzeyde gelişmiş kültür diyebileceği-miz bir tür yaşam biçiminin temel ayrıcalığı sayılırdı. Başka bir Sümer efsanesi bunun nedenlerini dolaysız bir biçimde açıklıyor; ayrıca Gılgamış Destanı’nın başında, Gılgamış’ın dostu ve yoldaşı Enkidu’nun öyküsü de duruma açıklık ge-tiriyor. Steplerde doğup büyüyen, vahşi hayvanlardan başka hiç kimseyle ilişkisi olmayan, güçlü kuvvetli, “yakışıklı bir hayvan” diyebileceğimiz Enkidu, sonunda gerçek aşkla tanı-şır – hayvani bir aşk değildir bu; deneyimli, şehvetli, gerçek bir kadınla karşılaşır; bu kadın, onu yumuşatmak için gön-derilen bir fahişedir:

Page 25: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

25

“Giysisini sıyırdı attıDişiliğini gösterdi, zevk alabilsin diye.Cesurca ağzından öptü (‘nefesini aldı’)Ve giysilerini çıkardı.O zaman kadının üzerine uzandı,Kadın da bu vahşiye gösterdiBir kadının neler yapabileceğini,O da kadını sevip okşuyordu.”

(I. Tablet IV. Sütun, 16)

Enkidu, “altı gün yedi gece” süren aşktan sonra, bu büyü-cünün egemenliği altına girer, onu her yerde izlemeye ha-zırdır. O zaman kadın Enkidu’yu doğduğu stepten ve hay-van dostlarının arasından çeker çıkarır, zaten bu çevre ar-tık Enkidu’ya da uzak gelmektedir; onu kente götürür, En-kidu kentte kadının sayesinde “erkek olur”, kültürlü ve uy-gar, gerçek bir erkek haline dönüşür. Enkidu’yu böylece do-ğadan kültüre ulaştıran gücün “serbest” aşk olduğunu söy-leyebiliriz. Uygarlığın bu ayrıcalığının, doğuştan gelen aşk yeteneğimizi, gerekirse “uzmanlar” yardımıyla, özgürce ve bütünüyle gerçekleştirme olanağının ne kadar önemsendi-ğini bundan daha iyi başka ne anlatabilir?

Bildiğimiz kadarıyla bu ayrıcalığı engelleyecek hiçbir ya-sak, bilinçli ya da bilinçsiz hiçbir engel yoktu. Sevişmek, do-ğal bir faaliyetti; kültürel olarak da nasıl yemek mutfak1 sa-yesinde onurlandırılmışsa, aşk da yüceleştirilmişti. Böylesi-ne örgütlü bir toplumda doğal olarak, üçüncü bir kişiye za-rar vermedikçe ve günlük hayatı düzenleyen geleneksel ya-saklardan birini çiğnemedikçe, ne biçimde aşk yapılırsa ya-pılsın, bir insan kendini aşağılanmış ya da tanrıların gözün-de suçlu hissetmezdi. Yılın bazı günlerinde (örneğin Tash-rit ayının –eylül-ekim– 6. gününde) sevişmek yasaklanmış-

1 Mutfak için, örneğin bkz. Jean Bottéro, “La plus vieille cuisine du monde”, L’Histoire, Ekim 1982, sayı 49, s. 72.

Page 26: Derleyen GEORGES DUBY Batı’da Aşk ve Cinsellik

26

tı, bunun nedenini bilmiyoruz. Bazı kadınlar da ya tümüy-le ya da bir ölçüde tanrılara “ayrılmıştı”; tümüyle tanrıla-ra adanan kadınlarla yatmak, belli ölçüde adanmış kadınla-rı da gebe bırakmak büyük bir günahtı. Bu tür kısıtlamaları bir yana bırakırsak, aşk faaliyeti herhangi bir “vicdan” soru-nunun doğmasına yol açmıyordu; üstelik, tanrıların kendi-leri de, ibadet kurallarına göre yardımları istenirse, katkıda bulunmaya hazırdılar.

Aşkın başarısı için dualar

Bu tür dualardan bazıları günümüze ulaşmıştır. Bu dua-lar “bir erkeğin bir kadınla”, “bir kadının bir erkekle”, hat-ta “bir erkeğin bir erkekle” aşkında başarılı olması için oku-nurdu. (“Bir kadının bir kadınla aşkı” için herhangi bir dua bu listede yer almıyor; ancak Sappho’ya özgü aşk türünün de o dönemde var olduğunu biliyoruz.) Bazı duaların amacı ise “bir kadını baştan çıkarmak”, “(onunla) yatmayı becer-mek” (kelimesi kelimesine çevirirsek “gülmek”; erotik dil-de bu deyim, cinsel birleşmeyi anlatan benzetmelerden bi-riydi), “henüz bir kadınla yatmamış bir erkeğin bunu yap-masını sağlamak” ya da “bir kadının yatmayı kabul etmesi-ni sağlamak”tı.

“Bir kadının bir erkeği istemesini” (kelimesi kelimesine çevirirsek “penise bakmasını”) sağlamak için edilen duayı örnek olarak verelim:

“Aşk’ı kadınların en güzeli yarattı! Elmaya ve nara (afro-dizyak etkisi olduğuna inanılan meyveler) bayılan İştar Ar-zu’yu yarattı. Aşk taşı (herhalde sertleşen kamış anlamına gelen erotik bir terim), çık ve in; benim için harekete geç! İş-tar çiftleşmemizi yönetsin!” Bu dua, bir elmaya ya da bir na-ra doğru üç kez tekrarlandıktan sonra kadına ısırtılır, kadın yatmayı kabul eder.